İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) hakkında hazırlandığı belirtilen yaklaşık 4 bin sayfalık iddianame kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, tartışmalar giderek 17–25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonlarına odaklanıyor. Yeni dosyada yer alan iddialar, geçmişteki soruşturmalarla karşılaştırıldığında delil standardı, yöntem ve sonuçlar bakımından ciddi soru işaretleri doğuruyor.
İddianamede Ekrem İmamoğlu için çok uzun süreli hapis cezaları talep edildiği, belediye ihaleleri, ruhsatlar ve projeler üzerinden “sistem” adı verilen bir yapıya para aktarıldığının öne sürüldüğü belirtiliyor. Metinde “ahtapotun kolları gibi yayılmış” bir yolsuzluk şebekesinden söz ediliyor. Ancak kamuoyundaki asıl tartışma, bu anlatımın hangi somut delillere dayandığı noktasında yoğunlaşıyor.
17 Aralık: Delilden faile giden soruşturma
Bu noktada 17–25 Aralık 2013 operasyonları yeniden hatırlatılıyor. O dosyalarda; fiziki takipler, mahkeme kararlarıyla alınmış dinleme ve izleme kayıtları, telefon tapeleri, WhatsApp ve Viber yazışmaları, dijital belgeler, sahte evrak zinciri, arama ve el koyma tutanakları ile para trafiğinin adım adım izlenmesi gibi unsurların bir bütün hâlinde yer aldığı vurgulanıyor.
17 Aralık soruşturmalarında sahte belgelerin nerede basıldığı, kimler tarafından hazırlandığı, hangi kaşelerin kullanıldığı, belgelerin hangi bankaya sunulduğu, paranın kimden çıkıp kime ulaştığı; kamera kayıtları, fiziki takip görüntüleri ve dijital verilerle tek tek ortaya konmuştu. Aynı para hareketlerinin hem telefon kayıtlarıyla hem de ev aramalarında bulunan ajandalar ve Excel dosyalarıyla örtüştüğü belirtiliyordu.
Rüşvetin “zincir hâlinde” belgelenmesi
17 Aralık dosyalarının en dikkat çekici yönlerinden biri, rüşvet iddialarının yalnızca tanık anlatımlarına değil; para transferi öncesi görüşmeler, para teslimi sırasında yapılan takipler ve teslim sonrası teyit mesajlarıyla desteklenmiş olmasıydı. Bu nedenle soruşturma, “rüşvetin belgesi mi olur” tartışmasını sona erdiren, hatta “rüşvetin fotoromanı” olarak anılan bir örnek hâline gelmişti.
Takipsizlik kararları ve sonuçları
Buna rağmen 17 Aralık dosyalarının takipsizlikle kapatılması, yıllardır yanıtlanamayan sorular doğurdu. Çok sayıda kayıt, belge ve para trafiği iddiasına rağmen soruşturmanın sonuçsuz bırakılması; buna karşılık dosyayı kapatan yargı mensuplarının ve süreci yönetenlerin kariyerlerinde ilerlemesi, kamuoyunda “hukuki değil siyasi karar” eleştirilerine yol açtı.
Bugünkü dosya ile kıyas
İBB iddianamesinde ise ağırlıklı olarak gizli tanık beyanları, yorum içeren değerlendirmeler ve “kanaatine varılmıştır” gibi ifadelerin öne çıktığı iddia ediliyor. 17 Aralık’ta görülen türden, delillerin birbirini zincirleme biçimde doğruladığı kapsamlı bir yapı olup olmadığı sorusu tartışmanın merkezinde yer alıyor.
Değişmeyen soru
Bugün gelinen noktada kamuoyunun sorduğu temel soru şu:
Geçmişte tüm aşamaları belgelenmiş yolsuzluk dosyaları kapatılırken, şimdi benzer suçlamalar hangi delil standardıyla ve hangi yöntemle ileri sürülüyor?
17 Aralık dosyaları kapanmış olsa da, içerdiği deliller ve sonuçları itibarıyla Türkiye’de yargı, siyaset ve adalet tartışmalarının merkezinde kalmaya devam ediyor.






