Tele1 televizyonunda Gökmen Karadağ’ın sunduğu “Açıkça” programında, Dink’in katili Ogün Samast’ın tahliyesi ve yaşananlar hakkında konuşan Garo Paylan, cinayetin önceden bilindiği halde engellemek için hiçbir adım atılmadığını dile getirdi.“Trabzon istihbaratı biliyor, Trabzon jandarması biliyor, İstanbul Emniyeti’ne ve jandarmasına yazı yazıyor, ‘Bak Hrant Dink öldürülebilir’ diyor. Bununla ilgili hiçbir şey yapılmıyor” diyen Paylan, şöyle devam etti: “Dönemin İstihbarat Daire Başkanı kim? Ali Fuat Yılmazer. Cemaatçi deniliyor değil mi? Bakın ben size bir anekdot söyleyeyim, Hrant Dink cinayetinin bir aşamasında Ali Fuat Yılmazer, olaylar döndükten sonra, bu işi cemaate yıkılmak hedefi konulduğundan beri, çünkü siyasi amaçlarla ilgili kullanılmak isteniyor bu dava. Yılmazer bir gün çıktı ‘Bütün bildiklerimi anlatacağım’ dedi. Çok sevindik. Yılmazer, dönemin İstihbarat Daire Başkanı. Bir sonraki celse öncesi ne oldu biliyor musunuz? Ali Fuat Yılmazer’in iki kızı birden tutuklandı. Ve bir sonraki celsede, hakim ‘Buyrun bütün bildiklerinizi anlatacaktınız Hrant Dink davasıyla ilgili’ dedi. Yılmazer, ‘Efendim söyleyeceğim hiçbir şey yoktur’ dedi. Ve 15 gün sonra iki kızı serbest bırakıldı. Düşünebiliyor musunuz devlet içinde bir karanlık Ali Fuat Yılmazer’i susturdu. Kamera kayıtlarını yok eden karanlık 16 yıl 10 gündür ortaya konulamadı.”
CİNAYETE BAĞLANTILI HERKES TERFİ ETTİPaylan’ın programda söylediklerinden öne çıkan bölümler şöyle:
“‘Öldür’ diyenler yargılansın istiyoruz biz. Bu çocuk o tetiği çekti ama mahkemede dahi şunu söyledi: ‘Ya Hrant’ı hain diye ortay koyan ben miydim?’ diye bir isyanı vardı o çocuğun. Düşünebiliyor musun bu ülkenin Genelkurmay’ı Hrant Dink Sabiha Gökçen’in bir Ermeni yetim olabileceğini iddia ettiği için, Ermeni soykırımı yetimi olabileceğini iddia ettiği için hain ilan etti. Hrant’ı Türk düşmanı ilan etti. Milli birliğimize ve bütünlüğümüze kast ettiğini iddia etti. Bu ülkenin yargısı, Ermeni milliyetçilerindeki Türk nefretini anlatırken kullandığı bir ifadeyi tamamen çarpıtıp Türklüğe hakaret ettiğini iddia etti, bununla ilgili mahkum etti. Dönemin yazı işleri müdürleri, gazetelerde çarşaf çarşaf hain olarak ortaya koydular. Böyle bir iklim yarattılar. Sonra devletin içindeki karanlık bir yapı, siz az önce cemaat dediniz ama ben buna milli mutabakat diyorum. Elbette cemaate yakın olduğu düşünülen bazı aktörler de vardı ama hani bir dönem Ergenekoncular denilen, -asla kimseyi yaftalamıyorum- aktörler de işin içindeydiler. İktidara yakın aktörler de vardı. Ve sonra bunlar vali yapıldılar içişleri bakanı yapıldılar, Yargıtay’da üst düzey görevlere getirildiler. O dönem Trabzon istihbaratının başındaki kişi genel istihbaratın başına getirildi. Herkes terfi ettirildi cinayetle bağlantılı olanlar. Ve Hrant Dink cinayetini yapı taşlarını döşeyen ekip cinayetten sonra sürekli terfi etti.”
‘DİNK DAVASI, BU ÜLKENİN ARINMA DAVASI OLABİLİRDİ’“Devlet, müesses nizam nasıl bir Ermeni ister karşısında? Ona bağıran, ona düşmanlık eden. Ama Hrant Dink kardeşlikten bahsediyordu, barıştan bahsediyordu. Hrant Dink susturulmalıydı, çünkü etkiliydi. Susturuldu. Bir de cinayetten sonrası var. Bütün kamu görevlileri terfi etti. Önce önümüze Ergenekoncu denen bazı aktörler kondu. Hrant, devlet içindeki güç savaşlarının bir tarafı yapıldı. Ergenekoncu denilen ekibi tasfiye etmek için cemaatçi denen ekibin bir operasyonu gibi ortaya konuldu. Ve bazı insanları önümüze koydular. Dedik ki ‘yalnızca bunlar değil, başka aktörler de var. Bu cinayet soruşturmasının etkin bir şekilde yürütülmesi lazım çünkü yalnızca Hrant Dink cinayeti bu ülkenin bir arınma davası olabilirdi.”
Eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının ardından hukuksuz gerekçelerle 22 Temmuz 2014’teki Sahur Operasyonu’nda gözaltına alınarak Silivri Cezaevi’ne koyuldu.
Farklı davalarda onlarca yıl hapis cezasına çarptırılan Emniyet Müdürü Yılmazer’in kızları Avukat Fatma Saadet Yılmazer ve hukuk öğrencisi Rabia Fitnat Yılmazer de 2017’den bu yana cezaevinde.
Rüşvet alanlar ya da verenlerin hiçbirinin yargılanmadığı aksine terfi ettirildiği Türkiye’de, operasyonları yapan güvenlik güçleriyse ya tek kişilik hücrelere atıldı ya da vatanlarını terk etmek zorunda bırakıldı.